Endüstri 4.0 ile Geleceğin Ofisleri
1781 de James Watt buhar makinesini icat ettiğinde, fiziksel gücün yerini mekanik güç aldı. Buhar gücünün hareket enerjisine dönüştürülmesiyle üretimin mekanize olması ve adetsel anlamda toplu-seri üretime geçiş, o dönemin en ciddi değişimi oldu. Üretimde su ve buhar gücü kullanımının yaygınlaşması ve elektriğin montaj hatlarına sağladığı destek ile üretimin otomatikleşmesi; üçüncü sanayi devriminin şekillenmesinde en önemli rol oynayan unsurdu. Bu devrim, el işçiliğinin azalmasını ve endüstriyel üretim teknikleriyle üretilen ürünlere, insanların daha kolay erişmelerini sağladı. Dolayısı ile toplumun hayat standartlarının yükselmesine ve günlük yaşantının canlılık kazanarak hızlanmasına sebep oldu. 19. yüzyıl başlarında fosil yakıttan elde edilen enerjiyle çalışan araçların kullanımı ve özellikle elektriğin tüm üretim tesislerinde standartlaşması, üçüncü sanayi devriminin ve insanlık tarihinin en önemli değişimlerinden biri olarak nitelendirildi. Bugünlerde ise çok sıklıkla “Dördüncü Sanayi Devrimi” veya “Endüstri 4.0” başlıklarıyla birçok yerde karşılaşıyoruz. Peki bu kavramlar ile bahsedilen değişiklikler ve yenilikler nelerdir? Şaşırtıcı derecede hızlı ilerleyen teknolojik gelişmeler paralelinde bugünlerde en çok merak edilen konulardan biri de; “Endüstri 4.0” olarak söz edilen gelişmelerin bize, önceki sanayi devrimi ölçeğinde, dördüncü bir sanayi devrimini yaşatacak olup olmaması. Bunun cevabını net bir şekilde, şu an tam olarak bilemiyor olsak da, “Endüstri 4.0” ın, bir önceki sanayi devriminin getirilerinden çok farklı olacağı kesin. İnsanların bilgi, düşünce, günlük hayatın işleyiş biçimleri, konuları ele alış ve çözüm yöntemleri, hayata bakış açılarıyla ilgili alışkanlıklarını, bunlara paralel fiziksel çevrelerini değiştirebilecek biçim ve düzeyde değişimler olacağını şimdiden tahmin etmek zor değil.
“Endüstri 4.0” kavramı altında olan; Yapay Zeka (Artificial Intelligence), Nesnelerin İnterneti (Internet of things), Artırılmış Gerçeklik (Augmented Reality), 5G Teknolojileri, nanoteknoloji, 3D yazıcılar, dronlar v.b. gibi geniş çapta değişen teknolojilerin hayatımızın her alanına girmesiyle, toplumun bakış açılarının ve alışkanlıklarının bambaşka boyutlarda yeniden biçimlendiğini şimdiden gözlemlemekteyiz. Bugün bu teknoloji ve buluşlar gerek fiziksel, gerekse de dijital ve sanal dünyalarda iç içe geçip birbirlerini güçlendirerek yol aldıkça, gelişimlerinde de tümleşik sıçrama noktasına yaklaşıyorlar. Bu yeniliklerin tümünün toplumsal kitlelere ne zaman ulaşacağını kesin olarak bilememekle birlikte, çok yakın bir gelecekte olacağını tahmin etmek zor değil. Bireyler olarak hepimiz, bu teknolojik çağın getiri ve değişimleri ile kendi işimiz ve ilgi alanlarımız doğrultusunda, zaten iç içeyiz. Bu teknolojiler hayatımızın bir parçası haline geldikçe, bireyler, toplumlar, iş dünyası, sanayi ve endüstriler daha önce hiç karşılaşmadıkları derecede uyarlama ve adaptasyon sürecine girecekler. Yeni iş modelleri ortaya çıkmaya devam edip; üretim, tüketim, perakende, ulaşım, sevkiyat v.b. gibi tüm sistemler yeniden biçimlenecek. Veri güdümlü iş modellerinin geniş bağlamda müşteri enformasyonu erişimine paralel olarak, analitik ve yazılımda yapay zekâ kullanımının artması ile yeni alanlar, yeni sahalar ortaya çıkacak. Bunun sonucu olarak şirketlerin operasyon ve yönetim modellerinde sıklıkla revizyonlara ihtiyaç duyulacak. Bu alanda köklü ve başarılı kuruluşlar hiyerarşik yapılarından dolayı, genç şirketlere oranla günümüzde hala daha yavaş olmakla birlikte, bunu aşmak için farklı işbirliklerine gidileceğini sıklıkla görmeye başlayacağız. Bu aynı zamanda gittikçe kızışan rekabet ortamında var olabilmek için küçük ve büyük şirketlerin, proje bazlı farklı operasyonel birlikteliklerinin gün geçtikçe artacağı anlamına da gelmektedir. Diğer taraftan sensör teknolojilerinin oldukça fazlalaşmasıyla toplanan verilerin daha da derinleşmesi ve uç uça eklenmesiyle, müşteri veya hedef odaklı stratejilerin çok sıklıkla değiştiğine bugünlerde bile tanık oluyoruz. Bu devingenlik ve iş modellerinin belki yıl içinde birçok kez değişmesi, ofis mekânlarının da bu olguya cevap verebilecek şekilde, sıklıkla değişebilirlik yeteneğine kavuşması sonucunu ortaya çıkaracaktır.
Biz bu iş birliktelikleriyle proje bazlı çalışmaların, hızlı değişimler gerektiren operasyonel hareket modellerinin, mimari ölçekte reel olarak iki şekilde somutlaşacağını öngörüyoruz. Birincisi ki bu en basit haliyle de olsa günümüzde işlevsel olarak kullanılıyor; iki ayrı yerdeki (şehir veya ülke) kurumların video konferans görüşmeleri ile kararlar alarak ortak çalışma yürütmeleri… Buna yakın zamanda hayatımıza girecek olan Artırılmış Gerçeklik (Augmented Reality) ve Hologram teknolojileriyle çok daha gerçekçi sanal katılımların yapıldığı görüşmeler eklenecek. İş toplantılarında, el sıkışmanın haricinde yapılabilecek her türlü aktivite, sanal olarak bir araya gelinip yapılabilecek. Birbirleriyle gerçekte aynı ortamda olmayan katılımcılar tıpkı aynı ortamdaymış gibi sunumları, tanıtımları, beyin fırtınası veya tartışmaları, bulundukları kendi ofislerinden dışarıya çıkmadan hologram teknolojisiyle çok daha gerçekçi yapabilecekler.
İkinci öngörümüz ise küçük ve büyük şirketlerin fiziki anlamdaki işbirlikleri ve dolayısı ile ortak çalışma alanlarının geleceğine yönelik… İş veya proje bazlı bu birlikteliklerin sıklıkla değişkenlik gösterecek yeni yapılanmalara ve esnek çözümlere ihtiyaç duyacağı kesin. Dolayısı ile ofis ve ortak çalışma alanlarında esnek (flexible) mekânlara sahip olmaları gerekecek. Çalışanların sabit masaları olmayacağı gibi mekân olgusu da başka bir boyut kazanacak. Klasik yöntemlerle yapılan duvarların yerini daha inovatif yöntemler kullanılarak yapılacak mekanik duvarlar alacak. Böylece ofislerdeki ara bölmeler inşai işler gerektirmeden, çok kısa sürelerde kolaylıkla sökülüp takılabilecek. Zaman kaybetmeden basit bir şekilde mekânların boyutlarıyla istediğimiz gibi oynayabileceğiz. İsteğimize göre duvarları artırabildiğimiz için bölümleme, departmanlaşma, açık ofis veya konferans düzeni gibi farklı amaçlar için gerekli dönüşümleri kolaylıkla yapabileceğiz. İstediğimiz odaları ek donatılara (elektrik, data) gerek kalmadan farklı amaçlara hizmet edebilecek hale getirebileceğiz. Tüm bunların sonuçları olarak, ticari binaların mimari tasarımında, bina ölçeğinden başlayıp, mekân yapılanmaları ve donanımlarının da bu doğrultudaki yaklaşımlarla tasarlanacağını göreceğiz.
Zaten Endüstri 4.0 inovasyonlarıyla gelmeye devam ederken, şu anda olduğundan çok daha fazla artacak olan yeni nesil kablosuz cihazlar ve sistemler sayesinde mimari ve iç mimaride bahsettiğimiz esnekliğin kusursuzca hayat bulacağı yapılara tanıklık edeceğiz. Bahsettiğimiz esnekliğin temelinde olan mekanik duvarların daha ileriki versiyonunda, lazer perde veya dijital duvarları görüyor olmak, artık uzak bir ihtimal olmaktan çıkmış durumda.
Toplantı odalarının duvarlarının tek tuşla interaktif ekranlara dönüştüğünü, odaların duvar, tavan ve zemin malzemelerin bir anda değişerek, modern veya klasik tarzda farklı görünümlere, farklı kaplama modellerine kavuştuğuna tanık olacağız. Göz hareketlerimizi okuyan gözlükler veya gömülü sensörlerle entegre çalışan simüle edilmiş mekanlarda oturup, bu mekanların içinde dolaşabileceğiz. Endüstri 4.0, teknolojileri minyatürleştirmeyi sürdürmekle birlikte aynı zamanda da ucuzlaştırmaya devam edecek. Günümüzde konuşabildiğimiz ve internete bağlanabildiğimiz saatler, çoktan cep telefonlarının yerini almış durumda. Çok yakın zamanda implant teknolojilerin yayılmasıyla bu saatlere de gerek kalmayacak. Telefon konuşmalarımızı elimizi kulağımıza değdirdiğimiz anda yapabiliyor hale geleceğiz.
Bilişim teknolojilerindeki buluş ve yenilikler arttıkça, insanların iş yerlerindeki çalışma alışkanlıkları da bu paralelde boyut değiştirecek. Sanal klavyeler, sanal ve holografik ekranlarla her yer bizim çalışma alanımız olabilecek. Bugün bile bazı şirketlerde çalışanların sabit masaları yok. Çok yakın gelecekteki ofislerde de bu kullanımın artacağına, kişilere özel masalar yerine, genele hitap eden yerlerin çoğunlukta olduğu; çalışanların istediği yerde oturabildiği, hatta sosyal alanların da çalışma amaçlı kullanımının artarak devam ettiği ofisleri gözlemleyeceğiz. “Endüstri 4.0” yenilikleriyle hazırlanan alt yapı ve yeni teknolojik donatılar sayesinde, aynı mekanların dakikalarla ölçülebilecek sürelerde, özelleştirilip, hatta kişiselleştirilebilen çalışma alanlarına dönüşebilme özellikleri, sıradan bir hal alacak. Günümüzde bile artık kağıt ve kalem kullanımı kalmadığı için bu çalışma alanlarında masa kullanımının da gittikçe azalacağını göreceğiz. Bu sonuca, “Endüstri 4.0” inovasyonlarıyla masaya ihtiyaç duymayacak olan ekran ve klavye tasarımlarının da etken olacağını çok rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ofislerde yapay zeka kabiliyetine sahip bilgisayarların hakimiyeti artıkça, kullanıcılara ait yüz tanıma teknolojisi ile birlikte, diledikleri oda sıcaklıkları, havalandırma ayarları, aydınlık değerleri hatta masa ve sandalyeleri bile otomatik olarak ayarlanabilecek. Bunların yanında raporlama, kayıt tutma, çağrıları yanıtlama, planlama, sistem analizi, arşivleme, istatistiksel veri toplama, optimizasyon, operasyonel takip ve bunlara benzer sayamadığımız bir çok rutin işler, artık yapay zeka donanımına sahip bilgisayar veya robotlar aracılığıyla yapılacak. Bu işlerin tek bir elden akıllı bilgisayarlarla yapılması ofislerde ciddi yer kazanımı yaratacağı gibi, bu işlerin daha az zamanda ve daha az hatayla yapılması da mümkün olabilecek. Böylece ofislerde arşivleme, kayıt tutma, çağrı merkezi, raporlamalar ve hatta insan kaynakları gibi farklı departmanlar zamanla kaybolmaya başlayacak. Ama bunun yanında bahsettiğimiz “Endüstri 4.0” ile ortaya çıkacak yeni meslekler için yeni alanların açılacağını da unutmamalıyız. Bu alanlara yönelik başlıklardan bazılarını gerçeklik operatörleri, algoritma yazılımcıları, nano teknoloji mühendisleri, robot operatörleri, mekatronik mühendisleri, kablosuz ağ teknisyenleri vb. şeklinde sayabiliriz. Neticede ofis alanlarında eksilen departmanların yerine yenileri geleceği için, şu anki kullanımdan daha da büyük alanlara ihtiyaç duymayacağımızı söyleyebiliriz. Yani genel olarak ofis hacimlerinde ne küçülme, ne de büyümeye yönelik bir değişim görülmeyeceğini öngörüyoruz.
Başarmak için neyin gerekli olduğunu bilmek bir şeydir, bunu yapabilmek ise başka bir şeydir. Dünya hızla değişiyor, hiper bağlantılı ve hızla artan ölçüde karmaşık ve giderek sofistike bir hal alıyor; ama yine de geleceğimizi herkese yarar sağlayacak şekilde inşa edebiliriz. Yaklaşmakta olan “Dördüncü Sanayi Devrimi” ni yakından takip edip, bu yeniliklere kendilerini hızlı adapte eden şirketlerin, bu yarışın içinde kalacağı kesin.
Fransız filozof ve yazar Voltaire’ in şöyle bir cümlesi vardı. “Kuşku rahatsızlık verici bir durumdur ama kesinlik gülünç bir şeydir.” Gerçekten de “Dördüncü Sanayi Devrimi” nin bizi nereye götürdüğünü tam olarak bildiğimizi söyleyemesek de, günün sonunda bu çağa adapte olamayanların yaşayacağı korku ve belirsizlik çok önemli bir sorun teşkil edecektir. Elbette ki bu teknolojik çağın duyarlı ve sorumlu bir şekilde biçimlendirileceğini ummakla birlikte, bu gelişmelerin şimdiden takipçisi olan şirket veya kurumların kültürel uygarlığın birer parçası ve yeni rönesansın katalizörleri olacaklarına inanıyoruz.
Özellikle kendi uzmanlık alanımız olan ofis mimarisi ve çalışma alanları tasarımı konularında paylaşılan bu teknolojik öngörülerin; kurum ve şirketlerin yeni ofis yapılanmalarında ufak da olsa bir gelecek vizyonu çizebilmelerine yardımcı olacağı umudundayız.
OSO Mimarlık projeleri için tıklayın …